“ALIÇ" deyince aklıma ilk o gelir. 1970li yıllarda ilkokulda 4. sınıfta okudğumuz Türkçe Kitabından hatırlarım adını. Ne hoş yazmıştı, "Keltepe Ormanlarında Bir Gün" yazısını.
Bu vesile ile dün hazırlayıp, Facebook üzerinde de paylaştığım yazıyı ekliyorum. Böyle değerli hocalarımızın her daim hatırlanmasını dilerim.
***
Prof.Dr. Hikmet Ahmet BİRAND (1904-1972)
“Anadolu’ya özgü renklerin, özelliklerin yapıcı olan otların, çimenlerin, ağaçların, ormanların tüm bitkilerin yaşayış düzenini, o düzenin bize ettiği iyilikleri anlasınlar, ona karşı davranışlarına saygılı bir çeki düzen versinler ve Anadolu’da şimdi birçokları gibi çırılçıplak olan Çal Dağı'nın tepesinde de bir zamanlar bir alıçağacının yaşadığını hatırlasınlar diye yazdım” (Alıç Ağacı ile Sohbetler (1968)'in takdimesi (önsözünden))
-------------------------------------------------------------------------------
Botanik bilimine yaptığı katkıların yanı sıra deneme türü edebi yazılarıyla da çok iyi tanınır. Bitki sosyolojisi bilim dalının Türkiye'deki kurucusudur. Özellikle yurdumuzun kurak bölgelerinde, diğer bir ifade ile Anadolu bozkırlarında yetişen bitkiler üzerinde araştırmalar yapmıştır.
Karaman'da 1320 (1904) yılında doğan Hikmet Birand, Hacı Bayramoğulları ailesindendir. Karaman İdadisi (lisesi)'nden sonra İstanbul Halkalı Yüksek Ziraat Okulu'nu bitirmiştir.
1927–1928’de Etlik Merkez Laboratuvarı Mütehassısı olarak çalışmış, 1928’de devlet bursu ile gittiği Almanya´da Bonn Üniversitesi´nde botanik alanında ve Prof.Dr. Johannes FITTING’in danışmanlığında “Untersuchungen über Tracheomykosen” başlıklı doktorasını tamamlamıştır.Türkiye'ye döndükten sonra, 1933’te Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü'nde Profesör Kurt KRAUSE'nin yanında asistan, 1938’de de doçent oldu. 1939’da KRAUESE, Almanya'ya dönünce, O’nun yerine botanik kürsüsü başkanlığına getirildi.1946 yılında profesör olmuştur. Atatürk tarafından kurulan Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü, 30 Haziran 1948 günü 5234 sayılı kanun ile Ankara Üniversitesi'ne bağlanınca, yeni kurulan Fen Fakültesi’nin Botanik Kürsüsü’nde O’nun başkanlığında bir grup akademisyen tarafından kurulmuştur. Kısa bir süre Fen Fakültesi Dekanlığı yaptıktan sonra, 1949-1951 yılları arasında Ankara Üniversitesi Rektörlüğü yapmıştır. Botanik Enstitüsü Müdürlüğü görevini ise ölümüne kadar sürdürmüştür. 18 Ocak 1972’de Ankara’da vefat etmiş ve malvarlığını Maarif Vakfı'na bırakmıştır.
Bitki Sosyolojisi çalışmaları sırasında Anadolu'nun her tarafından binlerce bitki toplamıştır. Prof. Dr. KRAUSE tarafından 1933 yılında Yüksek Ziraat Enstitüsü bünyesinde başlatıla ve milletlerarası kodu "ANK" olan ve günümüzde Ankara Üniversitesi Biyoloji Bölümü'nde yer alan Herbaryumu kurmuştur. Almanya'da Almanca basılmış beş kitabı ve çok sayıda Türkçe eseri vardır (listelerde 57 yayınını tespit edebildim). Ülkü Dergisi ve Ulus Gazetesi'nde devamlı olarak yazılar yazmıştır.
Hikmet Ahmet BİRAND, Anadolu’yu çok iyi bilen değerli bir bitki bilimci (botanikçi) ve doğaseverdi. Ancak O’nu sadece bilim adamı kimliği ile anmak ve edebi yönünü görmezden gelmek kendisine yapılmış büyük bir haksızlık olur. Zira halk arasında daha çok kalemi ile tanınmış ve beğeni kazanmıştır. Doğan HIZLAN, Hürriyet Gazetesi’ndeki 26 Ekim 2006 tarihli köşe yazısında, BİRAND’ın bu yönüne vurgu yaparak şöyle der: “Selahattin Özpalabıyıklar’ın Yüz Yıldan Denemeler Antolojisi’ndeki bir cümleye, ömründe tek güzel deneme okumuş olan biri bile katılır: Aslında değil deneme yazarı edebiyatçı bile olmadığı halde, değme denemecilere taş çıkartan Hikmet Birand.” (KART GÜR, 2010).
İlk baskısı, 1968'de yapılan Alıç Ağacı ile Sohbetler'de; bitkilerin kara hayatına geçişi gibi oldukça karışık sayılabilecek konular herkesin anlayabileceği sade bir dille anlatılmaktadır.
Geçmişten günümüze önemini yitirmeyen, türünün az rastlanır örneklerinden biri olan bu kitap, botanik bilimi yanında, deneme türünde yazılmış çok değerli bir edebi eserdir.
“-Karalardaki hayat serüveni, karaların korkunç macerasını izler. Çok uzun bir hikayedir bu.
-Ne ziyanı var! Biz de uzun uzun konuşuruz. Sularda hayat geliştiği zaman karalarda durum nasıldı?
-Sularda hayat serpilip geliştiği zaman karalar bugünkü gibi değil, birkaç adadan ibaretti… Dünyamızın her yanını denizler kaplamıştı. Denizlerde o büyük yosunların, balıkların ve öteki hayvanların türedikleri zamanlar dünyamızda, ikisi kuzey yarısında biri güney yarısında üç büyük ada, üç kıta vardı. Sularda gelişen canlılar karaların da büyüme ve oluşmasına yardım ediyorlardı.
-Nasıl olur bu? Çok garip, balıklar mı geliştirecek karaları?
-Sana tuhaf gelecek ama, evet balıklar, hem yalnız balıklar da değil, geçen sohbetimizde anlattığım o gözle görünmeyen küçük güzel yaratıkların bile payı çoktu bu olayda. Bak nasıl, anlatayım sana: Sularda türemiş olan o küçük yaratıklar öldükçe, kireçten silisten zarları, daha büyükçe olan hayvanların kemikleri kabukları denizlerin derinlerine çöküyor; çimento gibi balçıktan bir harçla birbirine yapışıyor ve bu çökelmeler milyonlarca yıl sürdüğü için kalın, ağır kütleler teşkil ediyorlardı. Bu kütleler çok ağır olduklarından, o zamanlar denizin dibinde çok ince olan yer kabuğunu çökertiyor; sonra yandan gelen basınçlarla o kütleler kıvrılarak yükseliyor, denizlerden dışarı çıkarak dünyamızın bir ucundan öteki ucuna kadar sıra dağları meydana getiriyorlardı. Böylece karalar büyüyor ve sıra dağlar arasındaki enginlerde irili ufaklı göller ve iç denizler hasıl oluyordu.
- Ama karalarda hayattan eser yoktu hala değil mi?
-Evet, o zamanlar karalar ıssızdı, cansızdı. Çünkü karalar hiç bir canlının barınmasına imkan vermeyen kayalarla örtülüydüler. İkide bir delinen yer kabuğundan volkanların püskürdüğü lavlar da geçtikleri aktıkları, kayaları bile kasıp kavuruyordu. Sık sık bir birini izleyen depremler de karalarda çıkıntılara, çöküntülere kıvrılma ve kırılmalara yol açıyor, karaları allak bullak ediyorlardı.” (Alıç Ağacı ile Sohbetler (1968: 16).
“-Bitkilerin toplumsal yaşayış düzenlerine örnek olarak gösterdiğiniz, orman, çayır, fundalık, kamışlık gibi görünüşlerinde de ayrıcalık olan toplulukların büyük birlikler oluşturduklarını söylemiştiniz. Gerçekten bir bakışta bile bir kamışlıkla bir bozkırın ne kadar değişik oldukları hemen göze çarpıyor ve bunların ayrı ayrı birer birlik olduğu anlaşılıyor. Bunlar içinde herhalde küçük birlikler de olacak değil mi?
-Büyük birlikler, üyelerinin biçimleri çok değişik olursa, dış görünüşleri ile bile ayırt edilebilir tabii. Bir ağaçla bir bozkır otu, gerek görünüş gerekse yapıları ne kadar farklı iseler ağaçların kuracağı birlikle bozkır otlarının kuracağı birlikler arasında manzara farkı tabii o kadar göze batıcıdır. Lakin bitki birliklerini tanımlayan dış görünüş değildir. Bitki birliği, bir arada yaşayan belli türlerin floristik topluluğudur.” (Alıç Ağacı ile Sohbetler, 1968: 151).
Başlıca Eserleri:
- Büyükada'nın Yeşil Örtüsü (1936),
- Keltepe Ormanlarında Bir Gün (1948),
- Bitkilerde Ekonomi Prensipleri. Biriktirme ve Arttırma (1950),
- Bitki Türleri (1952),
- Türkiye Bitkileri (1952),
- Anadolu Manzaraları (1957),
- Kurak Çorak (1962),
- Karapınar Olayı ve Erozyon (1964),
- Alıç Ağacı ile Sohbetler (1968).
------------------
KAYNAKLAR:
- KART GÜR, M., 2010: “Prof. Dr. Hikmet Ahmet Birand Bibliyografyası için Bir Deneme”, Kebikeç, 30: 77-87.www.academia.edu/416380/Prof._Dr._Hikmet_Birand_bibliyografyasi_icin_bir_deneme
- ÜLKEN, H.Z., 1971 (1972): "Prof.Dr. Hikmet Birand (1904-1972)", Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 19 (1): 219-221.
- blog.milliyet.com.tr/alic-agaci-ile-sohbetler/Blog/?BlogNo=122172
- www.msxlabs.org/forum/bilim-tr/270469-prof-dr-hikmet-birand.html#ixzz3BtXUcoQ
- Tespit Tarihi: 2014-08-28
- Yüklenme Tarihi: 31-08-2014
- Görüntülenme Sayısı: 2564
- Gözlem Lokasyonu: Eber, Afyonkarahisar, Türkiye
- Şehir: Afyonkarahisar
- Ülke: Türkiye
- Ekipman(Gövde): Canon EOS 1D Mark IV
- Ekipman(Lens): Canon EF 600mm f/4L IS USM
Ellerine sağlık hocam. Hocayı eserlerinden biliyordum ama hemşerim olduğunu öğrenmek gurur verdi...
Hocam yazılar süper. Ama Alıç için stilus sayısı, çekirdek sayısı, yaprak şekilleri önemli. stilus 1 görünüyor ama çekirdek sayısını ancak meyveyi parçalayarak anlayabiliriz. Crataegus polimorfik bir cinstir hocam. Fotodan anlamak zor. Zaten bir cinsin polimorfik olduğunu sahip olduğu türlerin sinonim sayılarından anlayabilirsiniz. Crataegus'ta onlardan biridir maalesef.
Çok teşekkürler Serdar. Meyveyi tekrar bulabilirim. Çekirdek sayısı yeterli olur mu?
yaprak şekli (lob sayısı ve nereye kadar bölündüğü vs.), boyu, yaprak altı rengi (yeşil, mavimsi) ve yaprak tüyleri, stilus sayısını da yakından görmek gerekiyor. Birkaç yaprak bir arada görünecek şekilde üst ve alttan görünümler iyi olur.
tamamdır.